LİMİTED ŞİRKETLERİN HAKLI SEBEPLE FESHİ

Forensis Hukuk Konkordato, Enerji, Şirketler, Ticaret, Aile Anayasası, İcra-İflas, Gayrimenkul, İş Hukuku alanlarında uzman avukatlarla hizmetinizdedir.

LİMİTED ŞİRKETLERİN HAKLI SEBEPLE FESHİ HAKKINDA

-HUKUK BÜLTENİ-

                                               BÜLTEN TARİHİ:17.04.2020

1. GİRİŞ

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 636/3 hükmünde limited şirketin haklı sebeple feshi düzenlenmiştir. Limited şirketin haklı sebeple feshi ile ilgili düzenleme 6762 Sayılı Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun (ETTK) m. 551/2 hükmünde de yer almaktaydı. Eski düzenlemede “…Her ortak, muhik sebeplere dayanmak şartıyla şirketten çıkmasına müsaade edilmesini veya şirketin feshini mahkemeden talep edebilir” denilerek feshi talep edebilmek için varlığı koşul olarak aranan haklı sebebin tanımı yapılmamış ve belirlenmesi hâkimin takdir yetkisine bırakılmıştı. Türk Ticaret Kanunu m. 636/3 hükmü ile birlikte bu durum genişletilmiş ve haklı sebebin belirlenmesinde hâkim olağanüstü bir takdir yetkisi ile donatılmıştır[1].

2. GENEL OLARAK HAKLI SEBEPLE FESİH DAVASI

Haklı sebeple şirketin feshini talep etme hakkı şirket ortaklarından her birine aittir. Diğer bir ifade ile haklı sebeple fesih davasında davacı sıfatı limited şirket ortaklarına aittir[2]. Burada dikkat edilmesi gereken husus şirketin feshini talep eden ortağın dava süresi boyunca ortak sıfatını muhafaza etmesi gerektiğidir. Dava açıldıktan sonra ortak bu sıfatını kaybederse taraf sıfatını kaybedecektir ve haklı sebeple fesih davası taraf sıfatının yokluğu sebebiyle reddedilecektir[3].

Haklı sebeple fesih davasının kime karşı açılacağı, yani bu davada davalının kim olacağı kanunda açık şekilde düzenlenmemiş olmakla birlikte, doktrin ve yargı kararlarında da kabul edildiği üzere bu dava şirkete karşı açılabilir[4]. Bu konuya ilişkin olarak Yargıtay vermiş olduğu bir kararında kararında[5] “…Şirketin feshi davasının ortaklık tüzel kişiliğine karşı açılması gerekli ve yeterli olup, şirket ortağına husumet  yöneltilmesi doğru değildir. Bu durumda, davalı ortaklara karşı açılan şirketin feshi davasının husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı ortaklar aleyhine sonuç doğuracak şekilde karar verilmesi isabetli görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” ifadelerine yer verilecek husumetin şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerektiği ve açılan davanın şirket yerine ortaklara yöneltildiği haklı sebeple fesih davalarının reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Haklı sebeple fesih davası açısından yetkili mahkeme olarak şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olup, görevli mahkeme ise asliye ticaret mahkemeleridir.

Haklı sebeple fesih davası için ilgili madde hükmünde herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre belirlenmemiştir. Bu durum haklı sebeple fesih davasının her zaman açılabileceği anlamına gelmez. Haklı sebeple fesih davası, uygun bir süre içinde açılmalıdır. Uygun sürenin başlangıcı, haklı sebebin oluş tarihi değil, öğrenilme tarihidir. Uygun sürenin nasıl belirleneceği meselesi ise Türk Medeni Kanunu m. 2 ekseninde çözüme kavuşturulacaktır[6]. Geçmişte meydana gelen olay, öğrenildiği tarihte de şirketin feshini doğurabilecek haklılıkta olmalıdır; başka bir ifade ile haklı sebebin yarattığı olumsuz sonuç devam etmelidir[7].

3. TTK M. 366/3 HÜKMÜNÜN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI

Kural olarak TTK m. 366/3 hükmü yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılacak tüm davalarda uygulama alanı bulur. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önceki olaylara uygulanması” üst başlığını taşıyan 3. ve 4. maddeleri bu kuralın iki önemli istisnasını düzenlemiştir: Bunlardan birincisi tarafların iradelerinden bağımsız olarak kanunla düzenlenen hukuki ilişkiler, ikincisi beklenen haklardır. Şu halde haklı sebepleri oluşturan maddi olgular Eski TTK döneminde meydana gelmiş olsalar dahi, bu nedenlere dayalı olanak açılmış olan ya da dava açma olanağı devam ettiği için 01.07.2012’den sonra açılan davalarda 6103 sayılı Yasasının 3. maddesi uyarınca TTK m. 366/3 hükmü uygulanır.  Bu hususla ilgili verilen bir Yargıtay kararında[8] da “…6103 sayılı Kanunu’nun 3. ve 6102 sayılı Kanunu’nun 573/1. ile 636/3. maddeleri hükümleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması için, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekirken…” ifadelerine yer verilerek uygulanacak olan kanun hükmü belirtilmiştir.

4. HAKLI SEBEP KAVRAMI

Haklı sebeple fesih düzenlemesinin yer aldığı ETTK m. 551 hükmünde tanımlanmamış olan haklı sebep kavramı, yeni düzenleme olan TTK m. 636/3 hükmünde de tanımlanmış değildir ve bu konuda hâkime olağanüstü bir takdir yetkisi verilmiştir. Bununla birlikte haklı sebep kavramının temelinde, dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkesi bulunmaktadır. Zira hiç kimseden kendisi için çekilmez bir hale gelen bir hukuki ilişkiye devam etmesi beklenemez. Bu nedenle, tarafların şahsını ilgilendiren veya taraflar dışındaki olaylar, sözleşme ilişkisini taraflardan birisi için çekilmez hale getiriyorsa, haklı sebebin oluştuğunu ve haklı sebeple feshin talep edilebileceğini söyleyebiliriz[9]. Bu hususta değinmemiz gereken bir başka husus ise hâkimin haklı sebebin var olup olmadığını belirlerken kollektif şirkete ilişkin TTK’nun 245. maddesinde yer alan haklı sebep kavramından yararlanmasının mümkün olduğudur[10]. Nitekim bu düzenleme, haklı sebebin ilişkiye son verme sebebi olarak düzenlendiği sürekli ilişkilerde tanım veren tek hüküm olması sebebiyle tüm sürekli hukuki ilişkiler açısından genel bir nitelik taşımaktadır[11]. Aynı zamanda haklı sebebi oluşturan maddi olguların kusura dayanması zorunlu değildir. Örneğin, şirketin piyasa koşulları ve hükümetçe konan yeni vergiler nedeni ile uzun süre kâr edememesi, kâr sağlama şansının önemli ölçüde azalması gibi hususlar da fesih için haklı neden olabilir[12].

5. HÂKİM TARAFINDAN ALTERNATİF ÇÖZÜME KARAR VERİLMESİ

TTK m. 636/3 hükmü gereği hâkim şirketin haklı sebeple feshine veya davanın reddine karar verebileceği gibi davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verebilir. Ortağın şirketten çıkartılmasına karar verilebilmesi için bu yönde herhangi bir talebin olmasının gerekmediği hususu ilgili Yargıtay kararında[13] “…TTK'nın 636/3. maddesiyle hakime tanınan takdir hakkının kullanılması bakımından şirket ortağının, ortaklıktan ayrılma yönünde bir irade ortaya koyup koymamasının önemi bulunmamaktadır. Somut olayın özelliklerine göre, bu yönde bir irade bulunmasa da şirketin fesih ve tasfiyesi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilebilir…” denilerek belirtilmiştir. Burada değinilmesi gereken bir husus da yasanın madde içinde bu çözüm şeklini belirtmiş olması, davacının (payının gerçek değerini alarak) şirketten çıkmasına karar verilmesi seçeneğine öncelik vermez; bu düzenleme sadece bir örnekten ibarettir[14].

Duruma uygun düşen diğer çözümlerin türü, niteliği ve kapsamı hâkimin takdir yetkisine bırakılmıştır. Duruma uygun düşen ve kabul edilebilir çözüm, menfaatler dengesine en uygun düşen ve somut koşullarda adaleti en yüksek ölçüde gerçekleştiren seçenek demektir[15]. Buna örnek olarak öğretide özellikle hâkimin kâr dağıtımına karar vermesi, gereğinde azınlığın bir temsilcisini müdür olarak ataması, hatta müdürlerin veya genel kurulun bazı kararlarını tâdil veya iptal etmesi, şirket esas sözleşmesini değiştirilmesi, bölünmeye ya da kısmi tasfiyeye veya şirketin bazı varlıklarının ve iştiraklerinin satışına karar vermesi sayılmaktadır[16].

6. SONUÇ

Haklı sebeple fesih davası yukarıda da belirttiğimiz gibi hâkime olağanüstü takdir yetkisi tanınan bir dava türüdür.  Dava sonunda şirketin haklı sebeple feshine karar verilebileceği gibi davanın reddine ya da alternatif çözüm yollarına karar verilebilir. Burada davanın reddi dışında verilecek kararların inşai nitelikte olduğunu ve karar kesinleştikten sonra hüküm ve sonuç doğuracağını belirtmemiz gerekir. Değinmemiz gereken bir diğer husus da haklı sebebin varlığı halinde fesih yerine alternatif çözüm yollarına karar verilebilmesinin feshin son çare olması ilkesinin bir yansıması olduğudur.

Saygılarımızla

Forensis Hukuk Bürosu

Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.                       


[1] Çamoğlu, Ersin (Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal), Ortaklıklar Hukuku, 13. Baskı, İstanbul 2017, s. 558.

[2] Limited şirketlerde tüm ortaklara tanınan bu hak anonim şirketlerde sadece azınlığa tanınmıştır. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. (Anonim şirketlerin haklı nedenle feshi için bkz. www.forensislaw.com/blog/anonim-ortaklikta-hakli-sebeple-fesih-davasi).

[3] Mineliler, Zeynep, “Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Limited Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Temmuz 2012, s. 102.

[4] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 568.

[5] Yarg. 11. HD., T. 02.12.2019, E. 2019/1347, K. 2019/7713 (Kazancı, Erişim Tarihi: 16/04/2020).

[6] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 568.

[7] Minelier, s. 115.

[8] Yarg. 11. HD., T. 11.02.2014, E. 2013/18373, K. 2014/2351 (Kazancı, Erişim Tarihi: 16/04/2020).

[9] Mineliler, s. 96.

[10] Minelier, s. 97.

[11] Mineliler, s. 97.

[12] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 560.

[13] Yarg. 11. HD., T. 02.12.2019, E. 2019/462, K. 2019/7665 (Kazancı, Erişim Tarihi: 16/04/2020).

[14] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 562.

[15] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 564.

[16] Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), s. 564.

tanıtım filmi